Gün 1 - Ubud
Balayımızın unutulmaz olması için kolay kolay gidemeyeceğimiz bir yer seçelim diyerek, Bali'ye gitmeye karar verdik. İyi ki de burayı seçmişiz, bizim için inanılmaz bir deneyim oldu.
Balayımızın unutulmaz olması için kolay kolay gidemeyeceğimiz bir yer seçelim diyerek, Bali'ye gitmeye karar verdik. İyi ki de burayı seçmişiz, bizim için inanılmaz bir deneyim oldu.
Bir kere daha önce hiç bu kadar uzak bir yere gitmemiştik. Önce 10,5 saat aktarmasız uçarak Singapur'a geldik. 2 saat hava alanında bekledikten sonra 2,5 saatlik bir uçuşla Bali'nin başkenti Denpasar'a ulaştık. İlk otelimiz Ubud'da olduğu için buradan da araçla 1 saatlik bir yolculuk daha yaptık. Bütün günü yolda geçirdikten sonra sonunda otelimize ulaştık.
Seçtiğimiz ilk otel Maya Ubud idi. Bali'nin iç bölgelerinde bulunan daha çok spa-dinlenme merkezi olarak konumlandırılan bir otel. Tam da beklenildiği gibi inanılmaz huzur bulacağınız bir otel burası. İlk resim kaldığımız binadan, o da aynı şekilde çevreyle uyumlu.
Odamıza yerleşip, biraz dinlendikten sonra oteli gezmeye karar verdik. Uzun yürüyüş parkurları, binbir çeşit bitkileri ile gezerken bile dinlendiren bir yer burası. Bizim en favori mekanlarımızdan biri nehirin kenarına konumlandırılmış olan havuz. Hem aşağıdan akan nehrin sesi, hem de havuzun kenarının boşluk olması ambiyansı daha da güzelleştiriyor.
Her yer yeşil diyorum ama devasal olduklarını da belirtmem gerek. Ağaçlar kocaman, yapraklar kocaman. Ölçek olsun diye resimde Egemen de var ama resmen gözükmüyor :)
Yol yorgunu olunca, bütün oteli dolaştıktan sonra tekrar dinlenmek için odamıza geçtik. Akşam yemek yemek için dışarı çıktığımızda etraf ayrı bir güzel olmuştu. Gösteriler, süslemeler ambiyansı daha da güzelleştirmişti. Tabi belirtmeden geçemeyeceğim, kokulara hassasiyetiniz varsa Bali'de yemek yemeniz çok zor. Her şeyin içine hindistan cevizi yağı koyuyorlar ve maalesef kendisi inanılmaz kötü kokuyor :( Dolayısıyla bizim de her yerde yemek yememiz pek mümkün olmadı. Ancak fotoğraf çekebildik :)
Gün 2 - Ubud
Ubud'daki ikinci günümüzde Bali turu yapmayı planlamıştık. Tur rehberimiz Suweta bizi otelden aldı. İlk önce Bali köylerini gezeceğiz. İlk gideceğimiz köy Suweta'nın köyü. Aşağıdaki resim de evlerinin kapısı :) Açıkcası böyle bir ev beklemiyordum. Ev dediğimiz yer, aslında bir bahçe içerisindeki yatak odalarından oluşan dört ayrı ev, bir ortak kullanım alanı, bir de tapınaktan oluşuyor. Her evin kuzeydoğu köşesinde tapınak var. Tabi bahçedeki ağaçlar, kuşlar ve balıklardan bahsetmiyorum bile :)
Bali'de her köy farklı bir konuda özelleşmiş. Örneğin bu köyün özelleştiği konu taş oymacılığı. Zaten gezerken hangi köyün hangi konuda uzmanlaştığını anlayabiliyorsunuz. Bu gezdiğimiz evde de her yerde heykeller vardı. Bu resimde gözüken heykeli rehberimiz yapmış. Detaylar, işçilik cidden harikaydı, biz hayran kaldık.
İkinci ziyaret ettiğimiz köy batik konusunda ustalaşmış bir köydü. Hem yapılışını gördük, hem de satış yeri vardı. Hatıra olması için birşeyler almak istedim ama çok pahalı geldi, vazgeçtim :P
Sonraki köyün uzmanlık alanı resimdi. Burada hem modern, hem de yerel tarzda resimler yapılıyor. Modern resim ve boyalar, Bali'nin Hollanda'nın sömürgesi olduğu dönemde yaygınlaşmış. Resimlerde o kadar detaylara inilmiş ki, incelerken yine ustalıklarına hayran kalıyorsunuz. Bali'ye giderken unutulmaması gereken şeylerin başında pazarlık yapmak geliyor. Verdikleri fiyatın %50 sini vererek pazarlığa başlarsanız kesin zarar edersiniz. Çok iyi pazarlık yapan biriyseniz verdikleri fiyatın %10una kadar düşürebilirsiniz, bizim gibi beceriksizseniz bile %30una almanız mümkün. Biz buradan iki resim alarak ayrıldık.
Bir de bu gezdiğimiz ev zengin bir evdi. Varlık durumuna göre evdeki tapınak boyutu da değişiyor. Genel de bir tane tanrıları için, bir tane de ataları için blok koyuyorlar. Ancak zengin aileler, her vefat eden kişi için eklemeler yapıyormuş.
Yeni uzmanlık alanımız ağaç oymacılığı :) Bu kadar ayrı konularda bu kadar iyi derecede uzmanlanmış olmaları beni cidden çok şaşırttı. Bir de benim ayrı köyler dediğime bakmayın, hepsi dip dibe, birbirlerinden sadece köy tapınakları ile ayrılıyorlar. Yine turistik bir yere geldik. Dört farklı ağaçtan oymacılık yapıyorlar. Benim aklımda kokulu sandal ağacı ile dışı tırtıklı olan crocodile kalmış. Zaten biz de yine uzun bir pazarlık sonucu crocodile ağacından yapılmış bir tanrı heykeli aldık. Malum çok fazla tanrıları var :) Biz önündeki engellerin kaldırılması için dua ettikleri Ganesha tanrısını almış olduk.
Bir de ağaç oymacılığında yapan kişinin ustalık derecesi çok önemli. En yüksek kademe master oluyor ve bu seviyeye gelmek için 20 senedir ağaç oyuyor olmak gerekiyormuş. Zaten aradaki farkı çok net anlayabiliyorsunuz. İnanılmaz derecede güzel, gözle bile detaylarını takip edemeyeceğiniz heykeller var, ama fiyatları da bir o kadar yüksek. Bir de tek parça ağaçtan oyulmuş olması durumu daha da inanılmaz yapıyor. Aşağıdaki heykelin boyutuna bakar mısınız...
Bu kadar gezdikten sonra hem yemek molası vermek, hem de eşsiz bir manzara görmek için Kintemani'ye gittik. Müthiş manzaranın ana öğesi volkanik Batur dağı ile çevresindeki Batur gölü. Hava açık olsaydı görüntü daha da muhteşem oluyormuş, ama biz yine de çok beğendik. Keşke aynı şeyi yemekler için de söyleyebilseydik :) Balık yiyeyim dedim kokuyordu. Tatlı yiyeyim dedim, ne muz kızartması ne de siyah pirinçli puding bana göreydi. Sonuç olarak tek yiyebildiğimiz meyve oldu. Tabi bir de daimi içeceğimiz Bintang marka bira :)
Yemek molasından sonra biraz da Bali'deki bitkileri görmek için botanik bahçesi tarzı bir yere gittik. Kahve çiçekleri, kakao çekirdekleri, şeker kamışları, zencefil, limon kokulu çimler ve daha neler neler. En çok şaşırdığım ananasın yerde yetişen bir bitki olması. Bunu hiç beklemiyordum.
Tabi bundan daha da çok beklemediğim şey ise Luwak oldu. Luwak, bir tür Asya Misk kedisi. Kahve çekirdekleri ile besleniyor. Kedinin sindirim enzimleri ile fermente olan çekirdekler dışkıdan ayrılarak içtiğimiz kahve haline getiriliyor. Böyle anlatınca iğrenç geliyor, ama bir daha nerede bulacağız dedik ve denedik, gerçekten harika!
Bu arada bu gezdiğimiz bahçede yine bizim gibi turistler için düzenlenmiş. Bir çok bitkiyi görüyorsun, bahçenin sonunda tarla manzaralı masalara oturup değişik kahve ve çayların tadına bakıyorsunuz. Sonra da çıkıştaki dükkandan denediğin ürünleri satın alabiliyorsun. Biz hediye olması açısından ağaçtan oyulmuş kaplarda bulunan kahvelerden aldık. Bir de evde kullanmak için büyük boy bir kakao. Daha sonra aldığımız hediyelik kahve kutularının aynısını, hatta daha güzellerini çok daha ucuza Bali Collection'daki marketlerde bulduk, resmen kazıklandık yani :) Buradan birşey alınmasa da olurmuş.
Sonraki durağımız Bali'nin karada olan 3 büyük tapınağından koruyucu tanrılara ait olan Pura Gunung Kawi oldu. Gündelik kıyafetlerle tapınağa giriş yapamıyorsunuz, sarong takmanız gerekiyor. Sarong dedikleri aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz belimize bağladığımız pareo tarzı şeyler.
Burası epey büyük bir tapınak. Hala kullanılıyor, ibadetlerini yerine getirmek için de gelen insanlar vardı. Yine her yer yeşillik, her yer su. Çok değişik balıklar var. Aşağıdaki resimde gördüğünüz blokların üst kısımlarını ölü yakma töreninde ölen kişinin küllerini taşımak için kullanıyorlar.
Tapınak çıkışı pirinç tarlalarını görmek için yola koyulduk. Zaten her yerde tarlaları görebiliyorsunuz, hemen farkediliyor. Bir kez de tepeden bakalım, fotoğrafını çekelim diye mola vermiş olduk. Bu arada yine yollarda ağaç oymacılığı yapan küçük küçük dükkanlar var. Çok detaylı oymalar değil, ama yine de güzeller. Küçük bir kız çocuğundan iki tane üzerine ejderha oyulmuş küçük sandıklar aldık.
Bir sonraki durağımız kutsal maymunlar ormanı oldu. Girerken yanınıza çanta almamanızı tavsiye ediyorlar. Ayrıca elinizi cebinize sokmamanız, avcunuzu kapatmamanız önemli. Yiyecek birşeyler olduğunu düşünüp, üzerinize atlayabiliyorlarmış. İçerisinde devasal ağaçların olduğu bir orman burası. Lokasyonu da öyle ilginç ki, Ubud merkeze 5 dakikalık bir mesafede. Nasıl bu haliyle korunmuş diye insan merak ediyor :)
Ormanın isminden de belli olduğu gibi her yerde maymunlar var. İnsanlardan da asla korkmuyorlar. Her yerdeler. Zaten o yüzden girişteki uyarılar yapılıyor. Yavru olanları da cidden çok şeker :)
Buranın diğer bir özelliği de Avatar filminin bu ormanda çekilmiş olması. Ağaçlar inanılmaz büyük, türleri zaten çok ilginç. Kök mü dal mı belli değil, her yerdeler.
Gittiğimiz her mekanda olduğu gibi bu kutsal ormanda da tapınak mevcut. Ancak bu tapınak gezilemiyor. Sadece kremasyon (ölü yakma) törenleri için kullanılıyor. Tapınağın karşısında da yakma töreni için parası olmayanların gömüldüğü bir alan var. Yeterli parayı topladıktan sonra buradaki kişiler için de tören düzenleniyor.
Kutsal ormanla birlikte turumuz da sona ermiş oldu. Ama Bali'de ne yaparsanız yapın aslında turunuz devam ediyor :) El sanatlarında öyle iyiler ki, her yerde heykeller var. Otele geri dönerken Ubud meydanından geçtik. Meydandaki taştan yapı tek kelime ile mükemmeldi. Yaklaşık 8 metre boyundaki heykeldeki detaylara inanamazsınız...
Otele ulaştığımızda bitmiştik. Ama tabi ne ben, ne de Egemen bundan şikayetçi oldu. Her yere bayıldık :) Duş alıp, giyindikten sonra yemek yemek için ilk gün beğendiğimiz havuzun yanındaki cafeye gittik. Yegane yiyeceğimiz peynirli pizza siparişini verdik. Yağ kokmayan bir yemekle karşılaşınca nasıl mutlu olduğumuzu anlatamam :)
Yemeğimiz bittikten sonra sanki hiç yorulmamışız gibi biraz da oteli dolaştık. Gece de cidden ayrı güzel. İnsan resmen huzur buluyor. Sessiz, sakin, dingin...
Gün 3 - Ubud
Üçüncü gün için rafting ve fil safarisi turuna katılmayı planlamıştık. Kahvaltıdan sonra otelde Suweta'yı beklerken, başka bir Türk çiftin de aynı tura katılacağını öğrendik. Bu sayede hem Bahar ve Mert'le tanışmış olduk, hem de turumuz daha eğlenceli geçti :)
Üçüncü gün için rafting ve fil safarisi turuna katılmayı planlamıştık. Kahvaltıdan sonra otelde Suweta'yı beklerken, başka bir Türk çiftin de aynı tura katılacağını öğrendik. Bu sayede hem Bahar ve Mert'le tanışmış olduk, hem de turumuz daha eğlenceli geçti :)
Rafting yapılacak yere ulaştıktan sonra, 2 saatlik parkurun başlangıcına varabilmek için upuzun bir merdivenden aşağıya indik. Merdivenler o kadar uzundu ki, bir ara yanlış yöne döndüğümüzü bile düşündük, ama uzun bir inişten sonra botlara bineceğimiz yere vardık.
Daha önce hiç rafting yapmadığımız için biraz tereddüt etmiştik, ancak hem zorluk derecesi çok düşük bir parkur olması, hem de bize eşlik eden görevlinin sempatikliği hiçbir sıkıntı olmadan parkuru tamamlamamızı sağladı. Zaten doğa da öyle büyüleyiciydi ki, çevreyi izlemekten 2 saat nasıl geçti hiç anlamadık.
Bir ara fotoğraf çekmek için ara verilince bu anı da ölümsüzleştirme fırsatı bulmuş olduk. Bali'de yaşayanlar her zaman olduğu gibi yine sanatçı kişiliklerini konuşturmuşlar ve ırmak boyunca kenarlarda bulunan taşları, ağaçları oymuşlar. Böylece ambiyans daha da mükemmelleşmiş. Özetle iyi ki bu tura da katılmışız :)
Turun rafting kısmı tamamlanınca yemek molası verdik. Tabi her zaman olduğu gibi yine pek yiyecek bir şey bulamadık. Tur yemekleri hiç bana göre değil, asla doyabileceğim bir şey bulamıyorum. Allahtan ananas var da, aç kalkmıyoruz :)
Yemek molasından sonra fil safarisini yapacağımız yere doğru yola koyulduk. File binmek için sıra beklerken, bizi diğer fillerin olduğu alana yönlendirdiler. Hem filleri besledik, hem de fotoğraf çektirdik. Tabi besledik dediğime bakmayın, ben yine tırstım, uzaktan izledim ;)
Sıra bize gelip, file bindikten sonra hem parkurda yol aldık, hem de fil sürücüsü ile biraz sohbet ettik. Bu filler Sumatra'dan gelmiş. Afrika fillerinin yarısı kadarlar. Günde yaklaşık 250 kg bambu yiyorlar. Derileri çok kalın, bu yüzden fil sürücüleri ucu köreltilmiş bir çubuğu bastırarak talimatları iletiyorlar. Bir de maksimum 500 kg taşıyabiliyorlarmış. Bu sohbetten öğrendiklerimiz bu kadar :)
Yarım saat fil üzerinde gezdikten sonra sırtım ağrımadı desem yalan olur. Pek rahat bir ulaşım aracı değil, ama yine de denediğimize pişman değiliz, bir daha nerede file bineceğiz :) Tur tamamlandıktan sonra fillerin gösterilerini izlemek için parkura yöneldik. Gol attılar, resim yaptılar, seyircileri yıkadılar :) Ne kadar iri de olsalar, sempatik hayvanlar.
Turu bu gösteri ile tamamlamış olduk. Sonraki istikametimiz otel oldu. Duş alıp, kendimize geldik. Bu oteldeki son günümüz olduğu için, Ubud merkezi gezelim sonra da yemek yiyelim dedik. Biraz dolaştık, ufak tefek hediyelik eşyalar aldık. Yerel halk, dükkanlara ayakkabılarını (daha doğrusu terliklerini) çıkarıp giriyor. Öyle olunca biz de girerken biraz rahatsız olduk. Her yere girip çıkmak istemedik. Bir de gündüz pek doymadığımız için, dolaşmayı sonlandırıp, yemek yemeğe karar verdik.
Pizza sattığına emin olduğumuz güzel gözüken bir restorana girdik. Can kurtarıcı margarita pizza sipariş edip, kırmızı şarap istedik. Yalnız hayal kırıklığına uğramadık desek yalan olur. Şu dayanamadığımız koku pizzada da vardı. Ama öyle açtık ki, artık yemek durumunda kaldık :)
Karnımız doyduktan sonra otele geri döndük. Otelde Bali mutfağının ve danslarının sergilendiği bir gece düzenlenmişti. Biz yine yemeklere pek yaklaşamadığımız için üst kattaki bara oturup, Bintang'lerimizi sipariş edip, gösteriyi yukarıdan izledik :) Tabi her şey iyi güzel de, bu müzik uzun süre dinlenmiyor, sürekli aynı şeyi dinle dinle bayıyor :P
Böylece Maya Ubud'daki son gecemiz de bitmiş oldu...
Pizza sattığına emin olduğumuz güzel gözüken bir restorana girdik. Can kurtarıcı margarita pizza sipariş edip, kırmızı şarap istedik. Yalnız hayal kırıklığına uğramadık desek yalan olur. Şu dayanamadığımız koku pizzada da vardı. Ama öyle açtık ki, artık yemek durumunda kaldık :)
Karnımız doyduktan sonra otele geri döndük. Otelde Bali mutfağının ve danslarının sergilendiği bir gece düzenlenmişti. Biz yine yemeklere pek yaklaşamadığımız için üst kattaki bara oturup, Bintang'lerimizi sipariş edip, gösteriyi yukarıdan izledik :) Tabi her şey iyi güzel de, bu müzik uzun süre dinlenmiyor, sürekli aynı şeyi dinle dinle bayıyor :P
Böylece Maya Ubud'daki son gecemiz de bitmiş oldu...
Gün 4 - Ubud & Jimbaran
Bugün Maya Ubud'dan ayrılıp, Jimbaran sahilinde bulunan Intercontinental'a gideceğiz. Son ana kadar Ubud'un nimetlerinden faydalanalım dedik ve kahvaltı yapar yapmaz soluğu havuzda aldık. Biraz zaman geçirdikten sonra spa merkezine yöneldik. Bir gün önce zaten Bali masajı için randevu almıştık. İlk defa denediğimiz için farkı anlayamadık ama masaj bittiğinde epey rahatlamıştık, sanırım iyi bir şey :)
Bugün Maya Ubud'dan ayrılıp, Jimbaran sahilinde bulunan Intercontinental'a gideceğiz. Son ana kadar Ubud'un nimetlerinden faydalanalım dedik ve kahvaltı yapar yapmaz soluğu havuzda aldık. Biraz zaman geçirdikten sonra spa merkezine yöneldik. Bir gün önce zaten Bali masajı için randevu almıştık. İlk defa denediğimiz için farkı anlayamadık ama masaj bittiğinde epey rahatlamıştık, sanırım iyi bir şey :)
Masajdan sonra odamıza gidip toparlandık ve diğer otele doğru yola çıktık. Intercontinental daha büyük, daha uluslararası diyebileceğimiz bir otel. Otel içerisinde yeme içme konusunda çok fazla alternatif var. Ayrıca konumu itibariyle de hem çok merkezi bir yerde, hem de mükemmel bir manzaraya sahip. Otele varınca iki otel seçme de ne kadar isabetli bir karar vermiş olduğumuzu anlamış olduk. Bali'nin her iki yüzünü de görme fırsatı bulmuş olduk.
Bu arada Bahar'la Mert de Intercontinental'e geldiler. Otelleri ve kalacağımız günleri kendimiz seçmiş olmamıza rağmen nasıl olup da Bahar ve Mert'le aynı günlerde aynı otelde kaldığımızı hala anlayamadık :) Ama isabet oldu, birlikte çok keyifli zaman geçirdik. Mert'le Egemen havuz bar'ın müdavimi oldular.
Intercontinental'de yeni bir türk çiftle daha tanıştık. 10 Eylül'de evlenenler hep Bali'yi tercih etmiş sanırım :P Onlar ilk günden itibaren bu otelde oldukları için hem çevreyi öğrenmişler, hem de kumsaldaki balıkçılarla muhabbeti kurmuşlar. Yanlarında da bolca rakı stoğuyla gelmişler :)
Durum böyle olunca hint okyanusunda rakı-balık da yapma imkanı bulmuş olduk. Kumsala kurulmuş masalarda, Mehmet'in seçtiği ve pişirilmesini tarif ettiği balıklarla, ilginç ama süper bir orkestra eşliğinde akşam yemeğimizi yedik. Gerçekten çok eğlendik.
Gece böyle bitti sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Rakı-balık yetmedi, sahilde dolaşan amcalardan(!) közde pişirilmiş mısır aldık :) Pek sos kokusu sinmeyen mısır denk gelince süper oldu, ağzımızın tadı bozulmadan geceyi tamamlamış olduk. Aslına bakarsanız, buraya gelirken böyle bir akşam geçireceğimi söyleseler asla inanmazdım... Şimdi bile düşününce halimize gülüyorum :)
Durum böyle olunca hint okyanusunda rakı-balık da yapma imkanı bulmuş olduk. Kumsala kurulmuş masalarda, Mehmet'in seçtiği ve pişirilmesini tarif ettiği balıklarla, ilginç ama süper bir orkestra eşliğinde akşam yemeğimizi yedik. Gerçekten çok eğlendik.
Gece böyle bitti sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Rakı-balık yetmedi, sahilde dolaşan amcalardan(!) közde pişirilmiş mısır aldık :) Pek sos kokusu sinmeyen mısır denk gelince süper oldu, ağzımızın tadı bozulmadan geceyi tamamlamış olduk. Aslına bakarsanız, buraya gelirken böyle bir akşam geçireceğimi söyleseler asla inanmazdım... Şimdi bile düşününce halimize gülüyorum :)
Gün 5 - Jimbaran
Jimbaran'daki ikinci günümüzde herhangi bir tura katılmayalım dedik. Amacımız hem biraz dinlenmek, hem de çevreyi gezip biraz alışveriş yapmak.
Kahvaltımızı yaptık, sahilde güneşlendik, havuza girdik, kitap okuduk derken zaten öğlen olmuştu. Yemeği de dışarı da yiyelim diye düşündük ve Nusa Dua'daki Bali Collection'a doğru yola koyulduk. Sevimli ufak bir italyan restoranına oturduk. Menüde caprese olduğunu görünce gözümüz döndü :) Mozarella, domates ve zeytin yağını Bali'de görebilmek bizim için hayal gibiydi. Tabi yine pizza sipariş ettik, tam olarak doyduktan sonra restorandan ayrıldık. Söylemeden geçemeyeceğim, buradaki her restoranın köşesinde yine ufak bir tapınak bölümü var. Belirli aralıklarla tütsüleri yenileyip, çevreye su saçıyorlar. Gerçekten çok ilginç, beşinci gün oldu hala alışamadım :)
Bali Collection tam anlamıyla bir açık hava alışveriş merkezi. Aklınıza gelebilecek her markanın mağazasını bulabileceğiniz gibi, hediyelik eşya satan dükkanlarda o kadar çok. Yerel ürünlerin hemen hemen hepsini burada da bulabiliyorsunuz. Acayip güzel resimler, ağaç oymaları vardı ama fiyatları da inanılmazdı, malesef alamadık. Ufak tefek hediyelik eşyalarla yetindik. Tapınaklara girerken takılan saronglardan aldık, tabi biz pareo olarak kullanacağız ama olsun :)
Akşam olunca burası daha da güzel oldu. Neredeyse her mekanda canlı müzik var, her yer ışıl ışıl. Her mutfaktan yemek de mevcut. Özetle günün her saati burada bir şeyler yapmak mümkün. Tabi gündüz çok dolaştığımız için, yorgunluğa yenik düştük ve otele döndük. Şimdi fark ediyorum ki, Bali Collection'da doğru düzgün hiç fotoğraf çekmemişim. Alışveriş deyince gözüm dönmüş sanırım :) Ama otelin gece ambiyansını görünce kendime gelmiş, hemen bir iki görüntü yakalamışım!
Gün 6 - Jimbaran
Gün 6 - Jimbaran
Bugünkü amacımız hem dinlenmek, hem yeni yerler görmek. Öğleden önce havuzda takılacağız, sonra da yine kısa bir kültür turumuz olacak. Güne kahvaltıyla başlayalım derken kendimizi balıkları izlerken bulduk :) Yürüme yolu çevresindeki suda yaşayan balıklar çok göz alıcı. Balıkları daha yakından görebilmeniz için yol kenarlarına otel görevlileri yem bırakmışlar, geçerken hem izleyip, hem de balıkları besleyebiliyorsunuz. Bu esnada yemlerden kuşlarda nasibini alıyor desek yalan olmaz ;)
Balıkları besledikten sonra sıra kendi karnımızı doyurmaya geldi. Malum burada çok fazla yiyebileceğimiz şey bulunmuyor, ama bu otel yemek açısından daha rahat. Kahvaltıdaki omlet ve meyveler bizim için yeterli oluyor.
Kahvaltı sonrası bulutsuz gökyüzünden de faydalanıp, sahilde yürüyüş yapmayı tercih ettik. Bu açıdan otelimiz çok isabetli bir seçim diyebilirim. Harika bir sahili var, uçsuz bucaksız okyanus manzarasıyla birlikte tek kelime ile mükemmel! Biraz gezinti sonrası okyanusa girelim dedik ama biraz dalga çıkmaya başlayınca yine tercihimizi havuzdan yana kullandık. Havuza gittiğimiz de gördük ki zaten bizim tayfa havuz barda bizi bekliyormuş :)
Havuz keyfinden sonra tura gitmek için hazırlandık. Mert ve Bahar'la birlikte gezmeyi tercih ettiğimiz için bu turda bize onların rehberi Bünyamin eşlik etti. Bu arada tüm turlar Bali'de aynı firmayla yani Asian Escapes ile çalışıyorlar. O yüzden Türkiye'de nereden aldığınızın pek önemi kalmıyor.
Bu turdaki ilk durağımız Royal Temple of Mengwi (Pura Taman Ayun) oldu.
Bu turdaki ilk durağımız Royal Temple of Mengwi (Pura Taman Ayun) oldu.
Burası krallık zamanında kralın ailesi için yaptırdığı bir tapınak. Nehrin üzerindeki bir ada şeklinde, çevresinde su yolları yapılırken eklenmiş. Çok görkemli, çok ihtişamlı bir tapınak. İçerisine gezmekten büyük bir zevk alacağınıza eminim.
Renkleriyle olsun, şekilleriyle olsun çoğu yerde rastlayamayacağınız güzellikleri barındırıyor. Tarihiyle ilgili biraz daha bilgi vermek isterdim ama muhabbete dalıp, buraları pek iyi dinlememişim sanırım ;)
Kraliyet tapınağından sonra yedi deniz tapınağından biri olan Tanah Lot'a doğru yol aldık. Burası Bali'nin ikonik yerlerinin başında geliyor, hem tapınak hem gün batımı mükemmel ikiliyi oluşturup, size inanılmaz bir görsel şölen sunuyor.
Biz de göreceli olarak güzel bir zamanda gittik. Buraya saat çok önemli, tapınağa giderken bolca fotoğraf çekiyorsunuz, daha sonra tapınağın içine giremeseniz de yanına kadar gidebiliyorsunuz. Orada sizi bolca satıcı karşılıyor, en popüler ürün 3 boyutlu uçurtmalar, bir tane gemi vardı ki günün sonunda bizim favorimiz oldu. Kutsal su satanlar mı ararsınız, yoksa tapınağı koruduklarına inanılan deniz yılanlarını göstermeye çalışanlar mı ararsınız, burada her şey var :) Biz bu alanlara çok yaklaşmadan gün batımı manzarasını izleyeceğimiz tepeye doğru yola koyulduk.
Tepeye ulaştığımızda gördük ki burası da yine turistlere yönelik işgal edilmiş. Her yer kafe, en popüler içecek taze hindistan cevizi suyu. Biz de koşullara uyduk ve birer tane sipariş ettik. İçecekler sıcaktı, tadı da bir şeye benzemiyordu :) Ama Egemen ve Mert alkollü alıp buz takviyesi yaptırınca onlarınkinin daha içilebilir hale geldiğini söyleyebilirim.
Bulutların biraz dağılmasını bekledikten sonra olmazsa olmaz gün batımı resmimizi de çekmiş olduk. Ama bunun için bu kadar kasmaya değmezmiş, kesinlikle bizim otelin önünden çok daha harika bir gün batımı yakalamak mümkün!
Akşam için güzel bir mekan bulalım dedik, Bünyamin bize Seminyak'taki Ku-De-Ta'yı önerdi, çok da iyi yapmış. Kesinlikle çok düzgün ve kaliteli bir mekan. Bali'nin en bilinen en lüks restoranlarından biri. Deniz kenarında, içerisinde farklı mutfaklara ait restoranların bulunduğu bir grup oluşumu diye düşünebiliriz.
Bilinen restoranların aksine ön kısmında şezlonglar var, siz onlara uzanıp muhabbet ederken bar kısmında sunulan opsiyonlardan da faydalanabiliyorsunuz. Biz akdeniz mutfağı seçeneği bulunan kısmı tercih edip, dışarıya geçtik. Biralarımızı yudumlayıp, muhabbet ederken ne olduğunu anlayamadan yağmur bastırdı. 10 dakika yağdı ama ne yağdı, göz gözü görmedi. Biz üstü kapalı yerde olduğumuz için hiç rahatsız olmadık ama açıkta olan herkes kaçıştı, bu sayede en manzaralı masa haline geldik ;)
Burada biraz takıldıktan sonra Mehmet'lerle buluşmak için Kuta'ya geçtik. Ama böyle bir yerden sonra mekan beğenmek pek kolay olmadı :) Pek onlarla takılmadan otele geri dönmeye karar verdik. Bir önceki taksi deneyimimize istinaden taksiciyle pazarlık yapalım dedik, malum bu taraflarda pek taksimetre açmıyorlar. Taksici 50 bin rupiah dedi, Mert uzun süre 45 bin diye pazarlık ettik, sonra da inatlaştık binmedik. Tabi para birimi dönünce bizim kafa gitmiş :) 5 bin rupiah diye uğraştığımız 60 kuruş ancak ediyor, şaka gibiyiz gerçekten!
Gün 7 - Jimbaran
Artık balayının sonuna geldik, Bali'de geçireceğimiz son gün. Bugünü hem dinlenmeye hem de son hediyelik eşyaları almaya ayırdık. Klasik bir Jimbaran sabahında olduğu gibi önce kahvaltı yaptık, sonra havuza girdik, kitap okuyup, güneşlendik :P
Daha sonra Mert ve Bahar ile birlikte birlikte Kuta Square'e geçtik. Meydanda Mc Donald's görünce gözümüz döndü ve kendimizi içeride bulduk! Pilav ve balıklı menüler görmeyi yadırgamadan hemen siparişlerimiz verdik. Bu sayede kaç gündür ilk defa doymuş olduk!!
Tahmin edilebileceği gibi bundan sonrası için pek fotoğraf yok, malum konu alışveriş :) Kuta meydanında ufak tefek bir çok hediyelik eşya yeri var. Daha önceki günlerde inanılmaz el işleri görünce buralardakileri pek beğenemedik ve az sayıda hatıra aldık. Ama Türkiye'ye dönünce anladık ki çok hata yapmışız. Beğenmediğimiz şeyler buraya geldiğimiz kapışıldı! Verdiğimiz hediyeleri bazen gördüğümüzde hala keşke kendimize de alsaymışız, çok güzelmiş diyoruz ;)
Herkes alacaklarını tamamlayıp, elini kolunu doldurduktan sonra otele geri döndük. Son akşamımızda gün batımını doyasıya yaşamak istiyoruz. Aynen istediğimiz gibi de oldu, unutulmayacak hatıralarla bu yer hafımıza kazındı :)
İnsanın buradan ayrılası gelmiyor, ufak tefek bir şeyler atıştırıp, devamında biraz daha otelde gezdik. Her akşam otelin bahçesine yüzlerce mum koyuyorlar. O kadar güzel gözüküyor ki, fotoğraflarla anlaşılacak gibi değil. İşin ilginç yanı sabah bir bakmışsın bir tanesi bile yok. Gerçekten çok iyi çalışıyorlar :)
Otelden sonra kendimizi sahile attık, ileri de baktık düğün yapılıyor, merak edip izlemeye başladık :) Hava fişek gösterileri derken, bizim için de keyifli bir tur oldu. Gece gece sadece yürümedik, biraz da gölge oyunlarıyla eğlendik, bu esnada kocam da benim düztaban olduğumu öğrenmiş oldu :P
Son gece demiştim değil mi? İnsan uyumak istemiyor :) Sahildeki barlardan birine geçip, biraz daha muhabbet edip, manzaranın tadını son anına kadar çıkardık...
Gün 8 - Singapur
Intercontinental Denpasar havaalanına çok yakın, o yüzden rahat bir şekilde uçağımıza gidip, Singapur'a doğru yola koyulduk. Mert ve Bahar ile aynı uçaktaydık desem şaşırmazsınız sanırım. Nasıl bu kadar denk geldi bilemiyorum :) Onlar bizden farklı olarak 2 gün de Singapur'da geçirecekler. Biz maalesef bu konuda ETS firmasında çalışan görevlinin yanlış yönlendirme kurbanı olduk. Vizeyle uğraşmanız gerekir dedikleri için konaklamasız bir gezi planladık, oysa ki 30 güne kadar vizesiz kalınıyormuş. Singapur'u iki uçuş arasındaki 10 saatte gezerken pişmanlığımız daha çok arttı. Kesinlikle görülmesi kalınması gereken bir yer, gidecek olanlar için söyleyelim, en az 2 günü buraya ayırmak şart :)
Havaalanından şehre ulaşmak çok kolay, metro var zaten. Metro yanında size nasıl alınacağını gösterelim deyip, dolandırmaya çalışanlar oluyormuş. Ama polis sürekli geziyor, hemen müdahale ediyor. Herhangi birinin yardımına ihtiyacınız pek yok, her şey gayet kolay. Turist danışma noktasındaki görevliler de çok yardımcı, size süreniz ve tercihleriniz dahilinde bir güzergah çiziyorlar. Bütün alternatifler için bilgi de veriyorlar. Bundan sonrası artık tamamen size kalmış.
Bizim ilk durağımız Marina Bay oldu. Dünyaca ünlü oteli arkamıza alıp, çevreyi gezmeye başladık. Tabi önce keşke şu otelde kalsaydık, en üst kısımda yer alan havuzda manzaraya karşı yüzerdik muhabbetini yaptık :) İnsanoğlu işte elindekiyle yetinmeyi bilmiyor :P
İkinci durağımız Merlion Park oldu. Singapur'un simgesine gitmeden tabi ki olmazdı. Klasik fotoğrafımızı çektik, magnetimizi aldık ve yolumuza devam ettik :)
Çevremizde neler var diye ilerlerken kendimizi F1 alanında bulduk. Yolların çoğunu kapatmışlar, görülmesi gerekir dedikleri heykelleri ve ultra lüx araçların önünden birer birer geçerek şehrin ortasındaki tüm heybetiyle yer alan Fort Canning Park'a ulaştık :) Şehrin ortasında bu kadar yeşil bir alan görmeye alışık olmayan bizler için ilginç bir deneyim oldu diyebilirim.
Buraya sadece park demek pek doğru olmaz, aynı zamanda inanılmaz sanatsal bir yürüyüş alanı. Her yerde heykeller, ilginç tasarımlar mevcut. Ağaçlar da bir o kadar farklı, sanatsal ve devasal! Yine etraftaki duvarlara tarihi akışı oymayı atlamamışlar. Özetle şehrin göbeğinde yer alan bu yeri hem korumuş, hem de gelişmesine yardımcı olmuşlar.
Parkın diğer çıkışından çıkıp, şehirde yürümeye devam etmek. Sıradaki durağımız Clarke Quay oldu. Burası inanılmaz renkli bir rıhtım. Her tarafı restoranlarla dolu, iç kısımlarda alışveriş yapılabilecek mağazalar da bulunuyor. Öğrendiğimiz kadarıyla akşamları da çok hareketli olan şehrin gözde mekanlarından birisiymiş.
Bu kadar çok restoran olunca, bir tanesini seçip, nehir kıyısında dinlenelim dedik. Sabahtan beri epey yürüdüğümüzden hem yorulduk, hem acıktık. Bira-patates yapmaya karar verip, yerel biralardan biri olan Tiger'ı sipariş ettik. Zevkli bir yemek oldu ancak fiyatlardan bahsetmeden geçemeyeceğim. Happy hour olmasına rağmen 2 bira ve patates kızartmasına yaklaşık 65 TL ödedik. Singapur pahalı bir yer demediysem şimdi diyeyim :)
Ufak molamız sonrası gezmeye devam ettik, malum akşam uçağımız var. Yürümeye devam ederken karşımıza Chinatown çıktı, hayatınızda görebileceğiniz en düzenli en kokusuz en temiz çin mahallesi burası diyebilirim, bu kısım bile Singapur'dan etkilenmiş :)
Bu bölge de dolaşmaya devam ediyoruz. Karşımıza Singapur'un en eski hint tapınağı, Sri Mariamman çıkıyor. Burası hala aktif olarak kullanılıyor. İçeriye ayakkabı çıkararak girmek gerektiği için girip gezemedik ama çatısının ihtişamını uzun süre seyrettik. Kapıdan gördüğümüz kadarıyla içerisi de dışarı kadar renkli!
Bu hint tapınağından sonra aynı civarda karşımıza Budist tapınağı olan Buddha Tooth Relic çıkıyor. Asklı kıyafet ve kısa şortla içeri girilemiyor, öyle olunca şal ve hırkalarla kapanıp, tapınağa giriş yapıyoruz. Burası da aktif olarak ibadet için kullanılıyor. İçerisi gerçekten göz alıcı, etkilenmemek mümkün değil!
Tapınaktan çıkıp dolaşmaya devam ediyoruz. Eski ve yeninin yan yana yaşamaya devam ettiği farklı bir şehir burası...
Havaalanına doğru yola çıkmadan önce Marina Bay'e geri dönüp, birer kahve alıp manzarayı izlemeye başladık. Gördüğünüz üzere gecesi de bir o kadar güzel. Tam biz manzara harika diye söz ederken birden müzik sesi yükselmeye başladı. Su, ateş oyunları, renkli ışıklar ve müzikle birlikte bu manzara kendini aştı! İzlemeye dalınca kameraya almak aklımıza gelmemiş, bu kısmı kendimize saklamış olduk :)
Maalesef balayımız artık tam anlamıyla bitti, havaalanına gitmemiz gerekiyor, önümüzde 10.5 saatlik bir uçuş var. Zaten biz de yorgunluktan ölüyoruz, itiraz edecek durumumuz yok :) Elimizde torbalarımız yola çıktık. Havaalanında tüm işlerimizi halledip, kendimizi koltuklara attık.
Son olarak diyebileceğim, dolu dolu geçirdiğimiz bu tatil bizim için unutulmaz bir deneyim oldu. İyi ki böyle bir balayı planlamışız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder